30 Ekim 2009 Cuma

Bir tek sen değil herkes hasta yavrum

Daha önce de anlattığım gibi , zamanın geçip geçmediğine bazen emin olamıyorum. Telefonum çalıp niye yazmıyorsun ile başlayan cümleler duyuyorum. Oysaki yazıyorum. Dağa taşa yazıyorum. Uçan kuşa yazıyorum. Genç ve güzel kızlara yazıyorum. Yazmak yaşamaktır dostlar. Yaşıyorum.

Ufak bir hatıramı paylaşmak istiyorum müsadenizle...

Semtin amatör takımında futbol oynadığım yıllar. Gerçi antreman topçusuyum. Maçlarda oynatmıyor teknik adam beni. Yedek kaleciyim. Geceleri rüyalarıma giriyor. Gencim ulan heyecanlıyım işte. Uçuyorum kurtarıyorum. Kahraman oluyorum rüyalarımdaki maçlarda. Ama gel gelelim 80 dakika , 14-16 yaş grubundaki maçlar 80 dakika oynanıyordu, yedek kulübesinde oturup heyecanla ismi Can olan kalecimizin sakatlanmasını, maç esnasında annesinin ölüm haberininin gelmesini veya başına yıldırım düşmesini bekliyorum, bekliyorum ki oyuna girebileyim. Fakat olmuyor işte. Adam zaten iyi kaleci onu kesmem imkan dahilinde değil. Anası turp gibi kamyon ezse bir haftaya ayağa kalkar, mevsim yaz yağmur bile yok yıldırımı kim kaybetmiş. Gençlik hayallerim ulan... Kız arkadaşım yok. Niye çıksınlar abi Can varken yedek kaleciyle. Eldivenlerimle yatıyorum. Okula giderken çantama koyuyorum daha top değmemiş kaleci eldivenlerimi. Antremanlarda kıyıp elime geçiremiyorum.

Sessiz bir pazar sabahı bilenler için söylüyorum Merter sahasında maçımız var. Erkenden kalkıyorum. Yüzümü yıkarken aynaya bakıyorum. Kulübe ilk ben geliyorum. Soyunma odaları bile kapalı. Tesiste kalan adam uyanmamış daha. Spor çantamın üzerine oturuyorum. Sonra eldivenlerimin deforme olacağından korkup kalkıyorum. Ayakta bekliyorum. Bugün ne yapıp ne edip oynayacağım. İnanıyorum. Bugün benim günüm.

Çocuklar toplanıyor. Hoca geliyor. Sahaya yürüyerek gidiyoruz. Hiç konuşmuyorum, maça konsantreyim, benim günüm olacak. Soyunma odasında kara ve rutubetli tahtaya ilk onbir yazılıyor. Yedeğim ama oynayacağım. Hocaya yaklaşıp bugün ben oynayayım diyorum sessizce. Bakarız diyor. Ben yedek kulübesine oturuyorum takım sahaya çıkıyor.

İlk yarıda 1 , ikinci yarıda 2 gol atıyoruz. İbne Can'a top gelmiyor koca maç. Ben oynasam ne fark ederdi diye düşünüyorum. Benim için çok şey değişirdi tabi. Pazartesi okula haftasonu çok iyi bir maç çıkarmış ve gol yememiş olarak gidecek, arka sıradaki oturan Hayat'a ufak bir tebesüm atacak, çocukları etrafıma toplayıp maçı anlatacaktım. Son on dakikaya girilmişti artık. Ne boktan bir hayatım vardı. Daha bıyıklarım çıkmamıştı ama herşeyden bıkmıştım. Hoca bana dönüp soyun sen giriyorsun dedi. Midemden bir ateş çıkıp alnıma yapıştı. Elim ayağım titredi. İşte bu on dakikada hayatım değişebilirdi. Harika bir on dakika çıkarırdım, hocam beni eski arkadaşı olan fenerin alt yapısındaki Metin hocaya götürür ve profesyonel futbol yaşantım başlardı. Mızrak gibi fırlayıp kaledeki yerimi aldım. Altıpasın ortasına kramponumla kaleye dik bir çizgi çektim. Sağıma soluma bakıp kaleyi ortaladım ve yakınlardan bir gooool sesi geldi. Kafamı kaldırdım. Karşı takımdaki piçler seviniyordu. Arkamı dönüp ağlardan topu çıkardım.

Piçlerin golle iştahı kabardı, deli gibi saldırmaya başladılar. Bizimkiler topu görmeyip içeri aldığım için yanıma geldikçe küfür ediyorlardı. Kenarda Can ibnesi çıldırmıştı. Kornerden kavisli bir top geldi. Boşa çıktım...

Maç bitsin diye yalvarmaya başladım. Orospu çocuğu hakem bitirmiyordu hala. Maç 5 dakikada 3-2 olmuştu. Ağlamaya başladım. Yandan oyuncu değişikliği tabelası kalktı. Bizim yedek sol bek yerime kaleye geçti ve maç bitti. Kazandık...

İşte böyle.